Cumartesi, Temmuz 01, 2006
64/65 döneminde ve Lise 1’deyiz;(Halil Zoral’dan)
Necip Kapanlı, Hasan Cebeci ve ben erkenciyiz, hemen her sabah 7:30
da sınıftayız. Bir gün sınıfa gene erkenden giriyoruz.
O da ne? Sıralar düzensiz, birkaç oturma yeri yana yatık.
Hatırlarsanız Lise 1'lerin üstü yatılı kızların yatakhanesi, Hasan
duruma bozuluyor ve 'Hadi biraz da biz abartalım, kızlar fırça yesin
de akıllansınlar', diyor ve biz başlıyoruz masaları sandalyeleri
devirmeye.
Sonunda işin mokunu çıkardığımızı farkederek, derhal sınıfı ve okulu
terkederek kaçıyoruz ve saat 8:20 de yeniden geliyoruz.
Sınıfın önü ana baba günü, kızların başını çektiği bir gurup,
'Sakın sınıfa girmeyin, Muavinler durumu görsün' diyorlar.
O gün Muavinler dahil herkes yatılı kızların ne kadar yaramaz
olduklarına hükmediyor ve yiyorlar.
Aradan 3 gün geçiyor, belli ki durumu araştırmışlar, Kızların bunu
yapmasına imkan yok. Zira Akşam mütalaalarında başlarında evleri
Ankara'da olmayıp okulda kalan Üniversitede okuyan Mezun Ablaları var.
Bu arada biz olayın aramızda bir sır olarak kalması konusunda
anlaşıyoruz(Gerçekten de kaldı, bu güne kadar).
Sonra başlıyor ders arası ziyaretler. Mesut Erginsav, Rüştü Bey,
Türkan Gebizli haftada 2-3 kere ders arasında sınıfa giriyorlar;
'Biz konuyu araştırdık, bunu aranızdan birileri yapmış ve biz onları
tespit ettik, kendileri gelip itiraf ederlerse bir seferlik
affedeceğiz, aksi takdirde okuldan atılacaklar' , diyorlar.
Tabii ki yemezler, ve yemediler. Bu arada sınıftaki kızlarımızdan
bazıları cesurane bir şekilde;
'Teessüf ederiz Hocam, böyle bir şeyi aramızdan birinin yapabileceğini
nasıl olabiliyor da düşünebiliyorsunuz', diyorlar.
Olay bir ay sonra hızını kaybetti ve unutuldu.
1964-65 döneminde yatılı okuyan ve olay anlaşılıncaya kadar bizim
yüzümüzden fırça yiyen kızlarımızdan özür diliyorum üçümüz adına.
Bu arada Coğrafya'yı kurtaracağım diye gecesini gündüzüne katarak
çalışarak bunu başaran ve tatile çıkarken o müessif Otobüs/asit
tankeri çarpışmasında kaybettiğimiz Sevgili Cavidan'ı rahmetle
anıyorum.
 
posted by Turkish Digest at 07:58 | Permalink | 0 comments
Ivır zıvıra ıvır zıvır (Halil Zoral’dan)
1965 Mayıs, Halil Lise 1 talebesi,
Ders Edebiyat, Öğretmen Nükhet Kayserilioğlu.
İtişip kakışmadığım tek Edebiyat öğretmenim.
Nükhet Hanım kürsüye bir oturdu mu ders bitmeden kalkmaz.
Boyu da küçük, arka sıraları zar zor görebiliyor
Benim durum kritik, 4 de verebilir, 5 de.
Her dersin son 15 dakikasında kurtarma sözlüleri yapılıyor.
Ben en arkada oturuyorum ve sözlüler başlamadan bir kaç dakika önce
yere oturuyorum, beni görmesine imkan yok.
Zil çalmasına 30 saniye kala oturuyorum yerime, kaldırıyorum elimi,
beni de kaldırın Hocam diye. Derken zil çalıyor, ders bitiyor. Hemen
yanına gidiyorum, Hocam çok da çalışmıştım , ama filan diyorum.
Bu numarayı üç kere yaptım, sonuncusunda dersler bitti.
Hemen yanına gittim, Hocam dersler de bitti ben bir türlü sözlüye
kalkamadım dedim. Biliyorum, biliyorum evladım senin ne kadar çok çalıştığını, merak
etme sen , dedi ve de biz de böylece geçmiş olduk Edebiyat dersinden.
Bizim ailede hiç tiyatrocu olmadı, ama başım sıkıştığında fena rol kesmem hani .
 
posted by Turkish Digest at 07:57 | Permalink | 0 comments
Halil Zoral dan Kivilcim hanim anisi
Bu olay bana Sevgili Rahmetli KIvılcım Hanımı işletişimizi hatırlattı.
O zaman bir marifetmiş gibi eğlence olsun diye yapmıştık, ama
sonraları ne zaman hatırlasam üzülürüm, Rahmetliyi öyle üzmeye ne
hakkımız vardı diye;

Ders İngilizce, üçlü sıranın ortasındakinin kucağına normal derste
okunan text kitabını koyduk.
Yanındakiler aynı kitaba bakıyor, arkadaki üçlü de heyecanla
kafalarını öne uzatarak aynı yere bakıyorlar.
Kitabı tutan arada sırada sayfayı çevirirmiş gibi yapıyor, birisi de
arada bir çaktırmadan komut veriyor.
Gülün, Hafifce sırıtın filan diye. Altı kişi aynı anda gülüyor veya
sırıtıyor. Güya kürsüdeki Kıvılcım Hanımla hiç ilgimiz yok, sanki Tom
Miks, Teksas okuyoruz.
Kıvılcım Hanım çaktırmadığını zannederek kürsüden iniyor, arkadan
dolanarak bir panter gibi kitabın üstüne atlıyor.
Bir de bakıyor ki kitap normal text kitabı açık olan sayfa da o anda
okunan sayfa. Zavallı kadın kıpkırmızı kesiliyor.
Biz de büyük bir mok yapmışız gibi dışımızdan değil içimizden kıs kıs
gülüyoruz.
Bilhassa rahmetli olduktan sonra bu eshekligi neden yaptık diye hala
üzülüyorum. Belki de içimi rahatlatmak için de itiraf ediyorum.
 
posted by Turkish Digest at 07:56 | Permalink | 0 comments
Alı Sokullu dan Kıvılcım hanım anısı
Rahmetli Kıvılcım Özkök vermek istediği "ben güçlüyüm, kuvvetliyim,
sınıfa hakimim" imajın yanında espiri anlayışı da yerinde idi...

Benim de Kıvılcım hanımla ilgili bir hatıram Orta-II 'ye uzanır...

Daha henüz karışık tedrisat başlamamış, sınıf bir sürü haşarı oğlanla
dolu, yıl 1962 arka sıralarda Nur Germen, yanında Aküzüm, hemen
arkasında Sinan Suverir, Hakkı Yenal... Şişko Ersan var mıydı
hatırlamıyorum...

Ben senenin birinci karneye kadar süresince sınıfın gerisinde oturur,
genel gırgırdan nasibimi alarak keyif çatardım ama ikinci yarıda imaj
tazelemek için(bazı ispiyoncu arkadaşlar buna yağcılık diyor ama ben
çağdaş görüşü tercih ediyorum) en ön sırada yer alır, hocayı dikkatle
dinliyor gibi görünerek hayallere dalardım...

Sene başından beri değişen(hocalar yılarak kaçarlardı)iki ingilizce
hocasından sonra rahmetli, kocaman cüssesi ile sınıfa paldır küldür
dalmış, "...right, I know that I'm your third English teacher but
I'll be the last one" demişti...
Biz önce biraz şaşkınlıkla, yaw bu ne cüret filan diye ahkam kesmiş
ve Kıvılcım tahtaya adını yazmak için arkasını döndüğünde
kıkırdamıştık...
Hemen şimşek gibi dönerek, elindeki tebeşiri sınıfın arka tarafında
gülenlere fırlatmış ve "enough" diye bağırmıştı...

Kitapları açıp biraz ders işlemeye çalışırken oluşan
münasebetsizliklere gene "enough" salvoları ile cevap verice, ben
hemen kürsünün önünde olmama rağmen sakin bir tavırla yanımdaki
arkadaşa eğilip, ders boyunca kaç adet "enough" diyeceği hakkında
iddaya girmiştim...

Daha sonra bir kağıt çıkarıp üzerne dolma kalemimi koymuş ve
kollarımı kavuşturup dikkatli bir tavırla dersi dinlemeye koyulmuştum.

Kıvılcım hocanın her "enough" deyişinde, ciddiyetimden hiç bir şey
kaybetmeden öne uzanıp dolma kalemi açıyor, kağıda bir çentik
attıktan sonra tekrar kalemi kapayıp geriye yaslanarak ders dinlemeye
devam ediyordum...

Sınıfın gerisi, hemen bir gariplik olduğunu sezerek ne olduğunu
soruşturmuş ve fıkırdamaya başlamıştı...

Hoca ne olduğunu anlamıyor ama her gülüşme ve enough-laşma sonrası
benim pür-dikkat çentik atmak için pozisyon değişmemi izliyordu...

Neden sonra olayı kavrayarak bana "are you counting my enoughs" diye
sormuş ve çok saygılı bir ses ve yüz ifademle benden aldığı "yes
M'aam" cevabımın üzerine, sınıftan bu sefer UHHUHUAAHHHUUUHUU diye
gülüşmeler başlamıştı...

Bu durumu inanılmaz bir "E N O U G H" ile bastırmış ve bana doğru
dönerek " ...allright, write down another one" diyerek hem
hayranlığımı hem de saygımı kazanmıştı...

Nur içinde yatsın.
 
posted by Turkish Digest at 07:54 | Permalink | 0 comments
Kolej'de dayak+Abartmamak gerek (Halil Zoral’dan)
Orta okulda iken ufak tefek olaylar olurdu ama onlarda cetvelle
parmak uçlarına vurmak filan gibi(Rahmetli Hakkı Bakkal mesela).
Nesrin'in babası Sputnik Hüseyin Hocadan çok korkar ve çekinirdik,
ama kimseye dayak attığını hatırlamıyorum.

Daha önce anlatmıştım. Ben bir kere kızlarla birleştiğimiz sene
Matematik Hocamız Mr. Smith'den çok haklı bir tokat yedim.
Adam arka sıralarda biriyle meşgulken, ben güya çaktırmadan tahtaya
bir kova resmi çizip GS 5 : FB 0 yazdım.
Tabii sınıfta tahtaya bakarak keh keh, kih kihler başladı.
Mr. Smith de duruma muttali oldu.
Kim yazdı bunu lan dedi(Tabii Ingilizce olarak).
Bu gibi durumlarda itirafın best solution olduğunu bildiğimden derhal
elimi kaldırıp, 'Ben' dedim.
Adam da gayet haklı olarak demedi ama herhalde içinden söylemiştir;
'Ulan burası Dingo'nun ahırı mı, ben de eşşek başımıyım yoksa
Matematik Hocası mıyım' diyerekten bana bir tokat çaktı.
Hiç üzülmedim, kafaya da takmadım, çünkü hak etmiştim.
Ha şunu da eklemeliyim ki, Liseye geçtikten sonra bize değil dayak,
dokunacak bile muavin, müdür anasının karnından doğmamıştı.
 
posted by Turkish Digest at 07:53 | Permalink | 0 comments